Ekim 14, 2009

Yağmuru Tükenmiş Bir Mevsim De Geldim Sana...

Yağmuru tükenmiş bir mevsimde geldim sana…
Sen bilmezsin gözleri kapalı bir aşkın güzelliğini, teli kopmuş gibi bağıran bir keman gibi olan hıçkırıklarımı sen bilemezsin. “Hıçkırık hiç bağırır mı?” Sorusunu soracak kadar bilmezsin hem de… Sana bilmediklerini öğretmeye niyet etmiştim oysa. Bu mektup gibi başucunda beklemiştim beni açıp okuman için. Mektup gibi kokuyordum, her gün adını bile bilmediğim çiçekler sürüyordum koynuma. Suç benim, gözüyle birlikte kalbini kapatan birine teslim olmuştum…
Yağmurların dilini çözmüştüm dizlerinde…
Beni bir mihman farz et… Geldi ve gitti denilenlerden. Gelip geçen rüzgârlar gibi saçı savurup yerine çarpan bir hareket gibi. Hiçbir tozu hiçbir göze değdirmeyen rüzgârları anımsa adım geçince. Boşluğuma bir esme payı bırak, yorgun bir kalbin üzerine basıp geçtiğinden söz etme kimseye. Aşk yolunda kopardığım fırtınaları unut! Ayaklarımı yere süre süre dize geldiğimi de unut… Bu mektubu da yırt at bir yağmura…
Yağmurların da öğrenecekleri bitmez ömür boyunca…
Yağmur saçlı kızlardan bahsettiğini kesik bir tat ile anımsıyorum. Yağmura olan inancını ucu kırık bir hayal ile telkin ediyorum hala… Giderken öğütlenmiş ne varsa yakama taktığımdan şüphen olmasın. Sana bu mektubu Kafdağı hikâyelerine gizlenerek yazıyorum, beni bir Anka farz et… Yeni bir efsane doğurma kalemimden, bin bir yağmurlu, debdebeli cümleler geçmesin gönlümden. Yorgun bir yağmurun efsanesi olmaz ya… Olur, farz et…
Sana yağmuru uçurumda takılı kalmış bir ölümden dem vurmak istemezdim…
Ölüm bu ya…

* Bejan Matur- Onun Çölünde

Asude Zeynep Toprak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder